İşitme Yetersizliği Olan Bireyler

         
           TANIMLAR
         İşitme Kaybı: İşitme kaybı, işitme testi sonucunda bireyin aldığı sonuçların, kabul edilen normal işitme değerinden, belirli derecede farklı olması durumudur.
İşitme Kalıntısı: İşitme kalıntısı, işitme eşiğinin altında kalan ve uyarıldığında sesleri beyne iletebilen duyu alanıdır.
İşitme Yetersizliği: İşitme testi sonucunda bireyin aldığı sonuçlar, kabul edilen normal işitme eşiklerinden belirli derecede farklı ise, bu kaybın derecesi bireyin dil edinimini ve eğitimini engelleyici derecede ise işitme yetersizliğinden söz edilir. Bu durum, kulağın bölümlerinden (dış, orta, iç) birinin etkili bir şekilde görevini yerine getiremediği durumlarda ortaya çıkar.
İşitme Duyarlılığı: İnsan kulağının, alım gücü içinde olan (16-20000 Hz., 0-110dB) seslerin işitilmesine işitme duyarlığı denir.

Normal işiten bireylerden söz edildiğinde, genellikle bu bireylerin konuşmayı anlamak için yeterli düzeyde işitmesi olduğu kastedilir. Çevrede aşırı gürültü olamamak kaydıyla, normal işiten bir birey özel araç, cihaz yada teknik kullanmadan olağan durumlarda konuşmayı anlayabilmektedir.

İŞİTME ENGELİ : İşitme duyarlılığının kişinin gelişim, uyum-özellikle iletişimdeki görevleri yeterince yerine getirmeyişinden ortaya çıkan durumdur.

İŞİTME ENGELLİ BİREY
İşitme engelinden dolayı özel eğitimi gerektiren bireydir. İşitme engelli birey, bazı sesleri duyabilmekte fakat; bu düzeydeki işitme, konuşmayı anlaması için yeterli olmamaktadır. Çok ileri işitme kayıplarında ise, bir işitme cihazı kullanıyorken dahi, yalnız işitme yolu ile konuşmayı anlaması çok olmaktadır. Bu durumdaki bireyler konuşmayı anlayabilmek için dudak
okuma yöntemini de kullanmaktadırlar. İşitmenin gerçekleşmesi ise bir takım
kurallara bağlıdır.
a- Sesin olması
b- Sesin kulağa ulaşması
c- O sesin insan kulağının alım gücü sınırları içinde olması
d- İşitme geçit yolunu(dış-orta-iç kulak) aşması
e- İşitme merkezine ulaşması ve algılanmasıdır.

Bu işlevlerden en az birinin aksaması işitme engelini ortaya çıkarabilmektedir.

İşitme engelli konusunda pek çok sınıflandırma sistemi bulunmaktadır. Bunlar içinde en yaygın olarak, işiten ve işitmeyen engelli, ağır işiten ve işitmeyen ayrımları kullanılmaktadır.

ÇEŞİTLİ ETKENLERE GÖRE İŞİTME ENGELİNİN SINIFLANDIRILMASI
1-   Derecesi(İşitme Kaybı)
a- İşitmeyen-ağır işiten
b- Çok ağır-ağır-orta-az-çok az
c- A, B, C,D, E, F
2-  Oluş Zamanı
a- Doğuştan, Sonradan
b- Doğuştan, Edinilmiş, Kazanılmış
3-  Nedeni
a- İrsi nedenler
b- Sonraki nedenler
c-edinilmiş nedenler
4-  Yeri
a- İletimsel-Sinirsel-Merkezi-Karma
5-  Oluş Biçimi
a- Birden-Giderek
6-     Süreğenliği
a- Geçici-Kalıcı
Ülkemizde özel eğitimde daha çok engelin derecesine göre yapılan
sınıflama ve tanımlama kullanılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığınca kullanılan
yönetmelikte işitme engelliler, İŞİTMEYENLER(sağırlar) ve AĞIR İŞİTENLER olarak iki
kümede tanımlanmaktadır.

1- İŞİTEMEYENLER(SAĞIRLAR): Düzeltildikten sonra iyi işiten kulağındaki işitme kayıpları 70db ve daha fazla olanlara denilmektedir. Diğer bir deyimle işitme kayıpları gerekli düzeltmelerden sonra ana dilini konuşmayı olağan yollardan öğrenmeyi engelleyecek kadar fazla ve bu yüzden özel eğitimi
gerektiren kişilerdir.
2- AĞIR İŞİTENLER: Düzelttikten sonra iyi işiten kulağındaki işitme kayıpları olağan yolardan ana dilini öğrenmesini ağırlaştıracak derecede olup bu yüzden özel eğitimi gerektirenlerdir. İşitme özürleri, işitme yolu dikkate alındığında özrün oluştuğu yere bağlı olarak iletimsel, duysal-sinirsel, merkezi ve karma işitme kaybı olarak dörde ayrılmaktadır.
İşitme engelleri işitme yolu dikkate alındığında özrün oluştuğu yere bağlı olarak ;
1- İletimsel İşitme Engeli: Seslerin orta kulağa girmesi engellendiğinde oluşur.
2- Duyusal-Sinirsel İşitme Engeli: İç kulak fonksiyonunu gerektiği gibi yerine getiremediğinde orta kulaktan gelen sesleri uygun şekilde iletememektedir. Bu tip kayıplarda hasar, iç kulakta veya iç kulaktan beyine sesleri ileten sinir sistemindedir.
3- Merkezi İşitme Engeli: Beynin kendisine gönderilen sinyalleri yorumlayamadığı duruma merkezi işitme engeli denir. Ses beynin işitme merkezine kadar gelir ancak işitme gerçekleşmez.
4- Karma İşitme Engeli: Orta ve iç kulaktaki hasarın bir arada bulunduğu tiptir.

B. NEDENLERİ:
İşitme engelinin nedenleri, dilin kazanımından önceki nedenler ve dilin kazanımından sonraki nedenler olmak üzere iki grupta incelenmektedir.
a. Dilin kazanımından önceki nedenler: Hamilelikte geçirilen rubella(alman kızamıkçığı- kızamıkçık) özellikle hamileliğin ilk üç ayında geçirildiği işitme ve görme bozukluğu ile kalp problemlerine neden olabilir. Kalıtım diğer bir etkileyen faktördür. Kalıtımsal kökenli işitme engelli ailelerin çocuklarının %90’ı işitme engellidir. Orta ile çok ileri derecedeki işitme kayıplarının nedenlerinin % 50’den fazlası genetik faktörler sonucudur. Prematüre doğum ve hamilelik sırasında geçirilen hastalıklar ileri derecede işitme kayıpları nedenleri arasındadır. Düşük doğum ağırlığının eşlik ettiği prematüre doğum beyinde kanama, yada orta kulakta oksijen azalması meydana getirebilir ve bu durum değişik derecelerde işitme kayıplarına neden olabilir. Hamilelik sırasında annenin geçirdiği kabakulak, frengi gibi ateşli hastalıklar, menenjit gibi viral enfeksiyonlar iç kulakta hasara neden olarak erken dönemde kalıcı işitme yetersizlikleri oluşturabilir. Anneden geçen sütomegalovirüs tüm yeni doğan bebeklerin yaklaşık % 1’ini etkileyen virüs enfeksiyonudur. İşitme kaybı rbpor edilen altı yaşın altındaki çocukların yaklaşık % 3’ü sitomegalovirüs nedeniyle çeşitli derecelerde işitme kaybına sahiptir. Doğum esnasında beyine oksijen gitmemesi, kanda bilirubin düzeyinin yükselmesi(hiperbilirubinemi), kan uyuşmazlığı, annenin kullanmış olduğu ilacın türü ve dozu, annenin böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi sistematik hastalıkları, annenin çektirdiği röntgen ışınları, annenin geçirdiği sarılık hastalığı, hamilelikte annenin geçirdiği kazalar, çarpmalar ve yaralanmalar çocukta çeşitli düzeyde işitme kaybına neden olabilir.
b. Dilin Kazanımından Sonraki Nedenler: Doğum sonrasında çocuğun geçirdiği menenjit, orta kulak iltihabı, kızıl, kızamık, boğmaca, difteri, kabakulak, grip gibi mikroplu ve ateşli hastalıklar genellikle orta kulakta hasara neden olarak iletim tipi işitme problemini ortaya çıkarabilir. Çocuğun kullandığı streptomisil vb. gibi iç kulak ve işitme sinirlerinde tahribat yapan ototoksit ilaçlar, işitme mekanizmasında kalıcı hasar neden olabilir. Başı çarpma, merkezi sinir sisteminde sarsıntı ve zedelenme yapabilecek her tür kaza ve travmalar, beyin tümürleri, kulak yolunda çıkabilecek çıban ve urlar, kulağa yabancı madde kaçması ve bunları çıkartmak için kullanılan yanlış girişimler işitme özrü yaratabilir.

Orta kulakta, kemikçiklerde oluşan kireçlenmeler iletimsel türden işitme özrüne neden olmaktadır. Özengi kemiğinin oval pencereyle olan temasındaki sertleşme yada kaynama “otoscilerosis” diye adlandırılan çoğunlukla yetişkinlerde enderde olsa çocuklarda görülen bir tür işitme özrü oluturur. Gürültülü mekanlarda sürekli olarak bulunma bu tip yerlerde çalışanlarda
(özellikle erkeklerde) duyusal-sisnirsel tip işitme kaygı tehlikesi yaratmaktadır.

Bunların dışında multiplescleroziz gibi nürolojik hastalıklar, hiperosteoziz, ergenlik otosiklerozisi, gevrek kemik gibi kemik hastalıkları, şeker hastalığı, hipertiroitzm gibi metabolik hastalıklarda işitme kaybına neden olmaktadır.
D. EĞİTİMLERİ

Tanılama ve Değerlendirme:
İşitme bozukluğunun erken tatlanması düzenli bir eğitim programının erkenden başlayabilmesi açısından (ok önemlidir. Ancak işitme kaybını tespit etmek çok kolay olmamaktadır.
Bebeklik döneminde, ilk 4 gün içinde, 4 ile 6. haftalar arasında, 12 -16. haftalar arasında ve 6 aylık iken beyindeki işitme sistemlerinin cevaplarını teşhis eden testle işitme durumu tespit ediImektedir. Alıcı aletler, bebeğin başına ve kulağının içine yerleştirilmekte, bilgisayardan ses verilmekte ve bebeğin cevapları bilgisayarda ve odyometrede ölçülmektedir. Bir başka yaklaşım olarak ise bebeğin kulak kanalına bir mikrofon yerleştirilmekte ve ses verilerek iç kulaktaki çevresel seslere cevap vermede titreşen kıl hücrelerinin cevapları ölçülmektedir (Turnbull ve ark., 1999).
Daha büyük çocuklarda ise davranışsal odyolojik değerlendirme uygun olmaktadır. Çocuğun test esnasındaki davranışlarına bakılarak ölçümü yapan uzman sonuç çıkarır. Kulağa takılan kulaklıkla çok düşükten çok yükseğe, çok yumuşaktan çok serte kadar çeşitli sesler verilir ve sesin her alınışında testi alan kişi bir düğmeye basar ya da elini kaldırır (Turnbull ve ark., 1999). Sonuçlar, odyogram denilen bir çizelgede değerlendirilir. Her birey işitme engeline farklı tepkiler vermektedir. Dolayısıyla bireyin işitme seviyesinin ölçülmesi gereksinimine uygun eğitim programı oluşturmak için gerekli olan tüm bilgileri her zaman için sağlamamaktadır. Bu nedenle uygun planlamalara gidilebilmesi için ailenin de içinde bulunduğu bir ekip tarafından çocuğun zekasının, akademik başarısının, dil ve iletişim becerilerinin ve diğer gelişimleri ile ilgili durumunun belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. İşitme engelli bir bireyin eğitsel değerlendirilmesi ve bireyselleştirilmiş eğitim programının hazırlanması öncesinde aşağıdaki noktalarda çocuğun durumunun belirlenmesi gerekmektedir (Turnbull ve ark, 1999):

1. İletişim
a. İşitme kaybı
- Araçsız
- Araçlı
- Sözel fonksiyon / Konuşma sesi algısı
b. Dil
- Konuşulan Türkçe / İşaret Dili
- Dil Yeteneği
c. Konuşmanın Anlaşılabilirliği
d. Dudaktan Okuma Yeteneği
e. İşaret Yeterliliği

2. Başarı
a. Standart testlerle ölçülen akademik basan
b. Sınıf performansı ile belirlenen akademik başarı

3. Sosyalizasyon

4. Motivasyon

5. Ebeveyn Beklentileri ve Tercihleri

6. İlave Özürün Varlığı

Belirtilen bu noktalarda çocuğun durumu, odyolojik olarak çocuğun uzman (odyolog) tarafından yeniden değerlendirilmesi, bireysel zeka testleri, bireysel başarı testleri, dil ve konuşmanın değerlendirilmesi, uyumsal davranış ölçekleri, anektod kayıtları, okul programına dayanan değerlendirme ve doğrudan gözlem yoluyla ortaya konulur (Turnbull ve ark., 1999; Culatta ve Tompkins, 1999).
Eğitimleri:
İşitme özürlü çocuğun eğitimi, işitme kaybı tanısı konulduğu andan itibaren başlatılmalıdır. Eğitimin etkili olabilmesi için işitme aletinin de zamanında kullanılmaya başlanması gerekmektedir (Bal, 1991). Her işitme özürlü çocuğun eğitiminde kullanılabilecek işitme kalıntısı bulunmaktadır. İşitme kalıntısının kullanılabilmesi, çocuğun işitme kaybının derecesine uygun önerilecek olan işitme cihazının kullanımı ile yakından ilişkilidir. Günümüzde gelişen teknoloji ile
birlikte, bebeklik döneminde işitme testleri uygulanarak işitme cihazı önerilebilmektedir. İşitme cihazının çok küçük yaşlardan itibaren kullanılmaya başlanılması ile birlikte, çocuklar çevrelerinde oluşan sesleri duyabilmekte ve zamanla duyduğu bu sesleri anlamlı yorumlayabilir hale gelebilmektedirler. Yapılan çalışma sonuçları, orta ve ileri derecede işitme özürüne sahip çocukların işitme cihazının düzgün kullanımına bağlı olarak çevrede oluşan sesleri dinlemeyi öğrendiklerini ve zamanla anlamlarıyla birleştirerek yorum yapabildiklerini belirtmektedir
(Koni, 1993; Culatta ve Tompkins, 1999).
İşitme engelli çocuğun etkin bir işitsel eğitim alabilmesi, kullandığı işitme cihazı ile doğrudan ilgilidir. Çocuk için en uygun işitme cihazı odyologlar tarafından seçilir (Culatta ve Tompkins, 1999).
İşitme cihazlarının kullanım amaçlarına göre bireysel ve sınıf içi olmak üzere iki tipine gereksinim duyulabilir. Yalnızca sınıf içi işitme cihazı kullanıldığında, sınıf veya okul çocuğa ses ile ilgili daha az deneyim kazandırabilir. Ses her ortamda karşılaşılan yaşamın önemli bir parçasıdır. Bu nedenle, her çocuğa ait bireysel işitme cihazının kullanılma zorunluluğu vardır (Atay, 1999; Culatta ve Tompkins, 1999).


Kullanılan Yöntemler
İşitme özürlü bireylerin eğitimlerinde iletişim becerileri kazandırmak ön
plana çıkmaktadır. Bunu sağlayabilmek için kullanılan yöntemler üç grupta görülmektedir (Özsoy, 1989; Fraser, 1990; Turnbull ve ark, 1999; Culatta ve Tompkins, 1999):
1. Doğal İşitsel - Sözel Yöntem
2. İşaret Yöntemi (İki Dil Yaklaşımı)
3. Tüm (Total) İletişim Yöntemidir.

1. Doğal İşitsel - Sözel Yöntem:
Bu yöntem, konuşma ve seslen programın bir parçası olarak vurgulamaktadır. Sözel dil, bilgi iletmede bir araç olarak kullanılmaktadır. Öğretmenler, seslerini kullanmakta işitme problemi olan öğrenciler ise dudaktan okuma ve işitme kalıntısı becerilerini kullanarak onunla iletişim kurmaktadır. Öğretim sürecinde işitmeye yardımcı araç ve teknolojinin kullanılması gerekmektedir. Öğrenciler, seslerini kullanmaları için teşvik edilmelidirler. Ülkemizdeki okullarda sözlü iletişini yönteminin uygulanması yönetmelik ve program gereğidir. Bu program kapsamında işitme eğitimi, dudaktan okuma, ipuçlu konuşma, ses eğitimi ve konuşma öğretimi verilmektedir (Özsoy ve ark., 1989; Culatta ve Tompkins, 1999).
İşitme eğitimi: İşitme engelli çocuğun işitme kalıntısını daha iyi kullanılmasına ve kullandığı işitme aletinden en iyi şekilde yararlanmasına yardımcı olan bir eğitim programıdır (Koni, 1990; Culatta ve Tompkins, 1999).
İşitme engelli çocukların konuşmayı öğrenmeden önce işitme eğitimi kapsamında dinleme, değişik sesleri fark edebilme, bu sesleri birbirinden ayırtedebilme, sesleri tanımlama ve günlük yaşama genelleme becerilerini öğrenmeleri gerekmektedir (Koni, 1990; Culatta ve Tompkins, 1999).
İşitme kalıntısı, çocuğun çevre ile ilişki kurmasında, çevresinde meydana gelen sesleri işiterek değerlendirebilmesinde önemli rol oynamaktadır. Özellikle çocuğun çevresinde bulunan kişilerin konuşmalarını anlamasında ve onlara kendi düşüncelerini ifade etmesinde etkili olmaktadır. İşitme kalıntısının kullanımının öğretilmesinde görme, dokunma duyularının bir arada kullanılması
önemli rol oynamaktadır. Bu duyuların bir arada kullanımı, bir çok sesin çocuk tarafından farkedilmesinde de etkili olmaktadır. Ayrıca işitme engelli çocuklar işitme kalıntılarından en iyi şekilde faydalanmayı öğrenmelerinde işitme aletlerinin de önemli rolü bulunmaktadır (Koni, 1990).
Çocuk sesi dinlemeyi öğrendikten sonra bu sesleri anlama, farklı sesleri birbirinden ayırt etme ve en son aşamada sesleri tanımlama ile ilgili çalışmalara geçilmelidir. İşitme eğitiminde sesler şu sıra ile ele alınmalıdır: Kaba sesler, müzikal sesler ve konuşma sesleri (Özsoy ve ark.. 1989).
Kaba sesler: Her gün evde, okulda, sokakta duyulan seslerdir. Gök gürültüsü, rüzgar sesi, yaprak hışırtısı, hayvan sesleri gibi doğada oluşan seslerle makine, alet ve araçlardan çıkan sesler gibi.
Müzikal sesler: Ritim ve melodiye ilişkin seslerdir.
Konuşma sesleri: Konuşma dilimizdeki ünlü ünsüz sesleri birbirinden ayırt edebilir hale gelince, konuşmalar daha iyi anlaşılır ve bu sesler daha doğru çıkarılabilir. Çocuk konuşma seslerini her ortamda ayırtedilebilir hale gelmelidir. İşitme eğitimi yapılırken uyulması gereken bazı kurallar ve ilkeler vardır. Bunlar: (Özsoy ve ark., 1989):

1. İşitme özürlü diye bilinen her çocukta bir işitme kalıntısı vardır ve ondan yararlanılabilir.

2. İşitme kaybı ne denli fazla olursa olsun her çocuk işitme eğitimine alınmalıdır.

3. İşitme eğitimine olanakların elverdiği oranda erken başlanmalıdır. İşitme özrünün farkına varıldığı zaman eğitime başlama zamanı olarak kabul edilmelidir.

4. İşitme eğitiminin planlanması ve uygulanmasında bireyselleştirmeye özen gösterilmelidir. Birbirinin aynısı işitme eğrisi veren iki çocuk bulmak güçtür. Olsa bile bu iki çocuğun diğer etmenlerden ötürü işitme eğitiminden yararlanma dereceleri farklı olacaktır. Bunu yeterince dikkate alabilmek için çocuğun iyi tanınması gerekir. İşitme ölçümleri belirli aralıklarla yinelenmeli, işitme eğrileri belirlenmelidir.

5. İşitme eğitiminin kulak yoluyla yapılması temel sayılırsa da diğer duyularla desteklenmesinde yarar vardır.

6. İşitme eğitiminin küçük çocuklarda oyun biçiminde, yaş ilerleyip okula başlayınca ünite ve diğer okul çalışmalarına bağlı olarak ele alınıp yürütülmesinde yarar vardır.

7. İşitme eğitiminde çocuklara genellikle okul,öğretmen ya da bir yetişkin tarafından planlanan seslerin verilmesi olağansa da ara sıra çocuklara kendi istedikleri sesleri dinleme, duyma fırsatı verilmelidir. Hatta bu bazen yaratılmalıdır.

8. Çalışmalara önceleri doğa ya da araç seslerini ayırt etme biçiminde baş, sonradan konuşma seslerine geçilmesidir.

9. Doğal seslerden en iyi biçimde yararlanma fırsat ve olanakları kullanmalıdır. Bir uçağın ani geçimi, tren, korna sesi, gök gürültüsü, zil çalması rüzgar esmesi, çaydanlığın kaynaması, ustaların tıkırtısı, her türlü makineden çıkan sesin oluştuğu anda dinlenilmesi yararlı olur.

10. Seslerden doğal olarak yararlanma olanağı bulunmadığında, ki her zaman olmayabilir, sesin depolama özelliğinden yararlanılmalı. Banılar, plaklar bu amaçla biriktirilmeli, yeri geldiğinde kullanılmalıdır.

11. Yardımcı işitme araçlarından yararlanılmalıdır. Hangi çocuğun hangi tür işitme aracından yararlanabileceğini ilgili uzmanlar saptar. Fakat bunun okulda, merkezlerde en verimli biçimde kullanılmasında uzman ve öğretmenin görevi büyüktür.

12. Yardımcı araç çok bol kullanılmalıdır. Teyp, pikap, trampet, davul, tef, zil, boru, kaval, maşa, düdük, piyano, diyapazon, megafon, mikrofon, steteskop, video vb. araçlar burada sayılabilir.

13. İşitme eğitimi etkinlikleri, okullarda önceleri ayrı bir etkinlik olarak ele alınmalıdır. Sonraları çalışmalar üniteler ve diğer derslere bağlantılı olarak yürütülmelidir.

Dudaktan okuma: Dudaktan okuma yöntemi, işitme engelli bireyin karşısındakinin konuşmasını dudaklarına bakarak jest ve mimikleri ile verdiği görsel ipuçlarını takip ederek anlama becerisidir. Görsel ipuçları farklılaşan seslerin anlaşılmasında önemli bir faktördür. Dudaktan okuma yöntemi işitme kalıntı ile birlikte kullanıldığında daha etkili olmaktadır. Ancak farklı ve benzer özellikteki kişilerin yüz ifadelerini ve mimiklerini izleyerek sesleri ve kelimeleri ayırdetmek yoğun bir konsantrasyon isteyen ve kazanılması oldukça güç beceridir. En iyi dudaktan okuyucu bile bir mesajın bu yöntemle ancak %25' alabilmektedir. Ortalama düzeyde işitme engelli bir çocuk ise mesajın yalnız %5'ini anlayabilmektedir (Culatta ve Tompkins, 1999).
Dudaktan okuma sürecinde üç ana öğe bulunmaktadır. Bu öğeler beden, zihin ve psikolojik öğe olarak adlandırılır.
Beden öğesi konuşanın ağız, dudak, yüz ve diğer jestleriyle, mimiklerini, dinleyenin göz ve görme durumunu kapsar. Kaynak ve alıcının belirtilen konulardaki durumu iletişim sağlamaya uygun ve ikisi arasında uyum varsa dudaktan anlama daha kolay ve etkili olur.

Dudaktan okuma etkinliği için dikkat edilmesi gereken noktalar:

1. Dudaktan okuma öğretimine, olanakların elverdiği oranda erken başlamak gerekir. Doğuştan özürlü olanlarda bu daha önemli hale gelir.

2. Dudaktan okuma çocuğa belli bir sözcük dağarcığı kazandırmayı amaç edinmelidir. Sözcük dağarcığı çevreye, çocuğa ve zamana göre bazı farklılıklar gösterebilir.

3. Dudaktan okuma sürekli bir etkinlik olarak düşünülmelidir. Yaş, zaman, ders ya da etkinliklerle sınırlı tutulmamalıdır. Bütün öğretim etkinliklerinde dudaktan okumaya yer verilmelidir.

4. Dudaktan okuma yerle sınırlı tutulmamalıdır. Evde, dershanede, sokakta, çocuğun yaşamının geçtiği her yerde dudaktan anlama yer alır. Yemek, oyun, gezinti, alışveriş, misafirlik, yatağa girme bunlardan bazılarıdır.

5. Dudaktan okumada çocuğun konuşanın yüzünü iyi görmesi esastır. Küçük yaşlardaki çocuk ve bebeklerle yapılacak çalışmalarda büyükler fırsatlardan yararlanarak bunu sağlamaya çalışmalıdır. Çocuğa büyüdükçe buna kendisinin de dikkat etmesi gerektiği öğretilmelidir. Çocuk konuşanın yüzünü en iyi görebileceği yeri bilmeli ve konuşmayı oradan izlemeyi alışkanlık haline getirmelidir. Gerektiğinde çocuk konuşandan yüzünü daha iyi görebileceği bir duruma geçmesini
rica edebilmelidir.

6. Dudaktan okumada çocuk konuşanın ağız ve yüz devinimlerini hep aynı açıdan görmemelidir. Bunun yerine konuşanı değişik açılardan izleme beceri ve alışkanlığını kazanmalıdır. Bunu, önceleri büyüklerin dikkate alması ve giderek, çocuğa bu alışkanlığın kazandırılması gerekir.

7. Dudaktan okumada konuşan kişi normal konuşmaya özen göstermelidir, işitme özürlüyle konuşuyorum diye konuşma hızını, sesini, ağız devinimlerini abartmamalıdır.

8.Dudaktan okuma etkinliklerinde çocuk değişik kişilerle karşı karşıya getirilmelidir. Konuşan bireyler aynı şeyi konuşsalar bile değişik ağız devinişleriyle ve değişik hızda konuşurlar. Çocuk hep aynı kişilerin konuşmasını anlamaya alışırsa değişik kişilerle karşı karşıya kaldığında
onları anlamada güçlükle karşılaşır.

9. Dudaktan okuma görme kanalını kullanmaya dayalıysa da diğer duyularla desteklenmesi, en azından bir "hazır oluş" oluşturma yönünden gereklidir. Çocuğa nesneleri, resimleri, renkleri, büyüklükleri, biçimleri, yapıları, tatları, kokuları tanıtmaya yarayan etkinliklerle çocuğun olabildiği kadar çok duyusunu etkin kılmanın çareleri aranmalıdır.

10.Dudaktan okuma çok güç bir iştir. Öğretmen, ana baba ve çocukla ilgili ve ilişkili diğer yetişkinler bunu akıldan çıkarmamalıdır. Bunlardan biri konuşma seslerinin hepsinin iyi görüntü vermemesidir. Görüntü daha çok ağzın ön kısmında ve dudakların belirgin devinimleriyle oluşan seslere yakalanabilir. Ağzın gerisinde oluşan sesleri dudak devinimlerinde yakalamaya çalışmak biraz boşunadır. Bazı sesler daha önce bir yerde değinildiği gibi birbirine benzer görüntü verirler. "P", "b", "m" sesleri birbirinden ayırmak kolay olmamaktadır. Konuşma dilimizde böylesi seslerin sayısı az değildir.

Bir başka güçlük kaynağı, ağzın devinim hızıyla gözün görüntüleri yakalayabilme hızı arasındaki farktır. Düzgün konuşmada ağız saniyede 13 ses devinimi yapar. Göz ise saniyede 8.9 bazen 10 devinimi yakalayabilir. Bu demektir ki göz konuşmada ağız devinimlerinine 13'te 8'ini yakalayabilmektedir. Yani oran aşağı yukarı l / 4 tür. Bu orana seslerin devinimlerindeki belirsizlik ve eş görüntüyü de eklersek dudaktan anlamanın güçlüğünün bir boyutu ortaya çıkar. Konuşan bireyler arasındaki konuşma farklıkları da hesaba katılırsa güçlük daha iyi canlanır. (Özsuy ve ark.,1989).
İpuçlu konuşma (Cued Speech): Sözlü konuşmaya ilave olarak özel bir el işaretleri setinin öğrenilmesi ve kullanılmasına dayanan bir sistemdir. İşaret dili ve parmak alfabesi öğelerini içeren bu işaretler, konuşurken çenenin yanında el pozisyonlarının kullanılması ile oluşturulur. İşaretler kendi başına kullanılmazlar mutlaka konuşma ile kullanılmalıdır. 8 el işareti ve 3 farklı el konumu ile dudaktan okumaya yardımcı ipuçları vermektedir. El işaretleri ünsüz ses birimlerini el konumları ise ünlü ses birimlerini içermektedir. Bir el işareti en çok 3 ünsüz ses birimini gösterebilmektedir. İpuçlu konuşma tekniğinde konuşan kişinin sağ veya sol eli ağza yakın durumda olmalı fakat dudak hareketlerinin görüntüsünü engellememelidir. Konuşan kişinin dudak
hareketleri ve el işaretleri birlikte gözlenebilmek el hareketinin sesin çıkarıldığı anda yapılmasına dikkat edilmelidir. İpuçlu konuşma tekniği, dudaktan okumayı hızlandırmakta ve dudak hareketleri yönünden benzerlik gösteren seslerin (örneğin; baba) ayırt edilebilmesinde kolaylık sağlamaktadır. İki yaşın sonuna kadar işitsel sözel eğitimine ağırlık verilen ileri ve çok ileri derecede işitme özürlü çocuk ikinci yılın sonlarına doğru İpuçlu konuşma tekniği ile tanıştırılmalıdır.
Yaşamın ilk 2 yılında eğitimin bu şekilde düzenlenmesi çocuğun doğumdan başlayarak işitsel uyarıcılara yönelmesini sağlayacaktır. Bu şekilde işitsel eğitimle İpuçlu konuşma tekniği kaynaşarak konuşma dilinin çocuğa net olarak aktarılmasına ve hızlı bir şekilde konuşma dilinin gelişimine yol açabilecektir. Bununla beraber işitme özürlü çocuk dili anlayabilir ve kullanabilir
duruma geldiğinde gereksinim duymuyorsa İpuçlu konuşma tekniğini bırakabilir (Bilir ve ark., 1992; Culatta ve Tompkins, 1999).
Ses Eğitimi: İşitme özürlü bireylerin sesleri özürlerinin derecesi, özürün oluş zamanı ve eğitim durumuna göre değişmekle birlikte normal işitme duyarlığına sahip bireylerinkine benzememektedir. Bu bakımdan işitme engelli çocuklara konuşma öğretimi ile birlikte ses eğitimi de verilmelidir. Ses eğitimindeki amaç çıkardıkları sesin yaş, cinsiyet ve beden yapılarına uygun biçime dönüştürülmesi olmalıdır. Bu çalışmalar işitme eğitimi ile birleştirilerek
planlanıp yürütülmelidir (Özsoy ve ark., 1989).
Eklemleme eğitimi: İşitme engelli çocuk, Türkçedeki sesleri düzgün olarak çıkarıp birbirine eklemek suretiyle sözcükler oluşturmada güçlükler yaşa maktadır. İşitmenin olmaması ya da sınırlı olmasından kaynaklanan artikülasyon hataları seslerin doğru olarak çıkarılıp birbirine uygun biçimde ulanmasının öğretilmesi suretiyle düzeltilebilir. Bu konuda yapılacak çalışmalar artikülasyon bozuklukları bölümünde detaylı bir şekilde yer almıştır (Özsoy ve ark., 1989).
Konuşma öğretimi: İşitme engelli çocuğun çevresindekilerle ana dilini kullanarak iletişim kurabilmesi için ifade edici dil becerilerinin de desteklenmesi gerekmektedir. Konuşma öğretimi bu becerilerin desteklenmesi sürecini içermektedir. Çocuğun konuşabilmesi için anadilinde kullanılan sesleri çıkarabilmesi, bu seslerden sözcük ve tümce oluşturabilmesi gerekir. Konuşma öğretiminde izlenecek yol normal çocuğun konuşma gelişimine uygun basamakların
izlenmesidir. Bu basamaklar konuşulanları dinleme, model alma, taklit etme, heceler-sözcükler çıkarma, sözcükleri anlamlandırma, kısa cümleler ve daha sonra uzun söyleme şeklinde sıralanmaktadır. Konuşma öğretiminde, konuşmanın çocuğun iletişim gereksinimini karşılayabilmesi için çocuğa günlük yaşamında en çok gerekecek konuşma kalıplarının saptanması ve bu kalıplara yer verilmesi gerekmektedir. Bu kalıplar kolaydan zora doğru sıralanarak daha kolay öğretilebilmektedir (Özsoy ve ark., 1989; Bal, 1997).
Doğal işitsel - Sözel yöntemde çok önemli olan bir nokta, seslerin algılanması ve ayırımlaştırılabilmesidir. Bu doğrultuda yöntem, parmak alfabesi, ipucu ile konuşma, dudaktan okuma ve işaret gibi görsel uyaranların iletişim amacıyla tek başına kullanılmasını reddetmektedir. Ancak yöntem, normal konuşma akışına eşlik eden ve doğallıkla kullanılan yüz mimikleri, vücut dili ve dudaktan okumanın kullanılmasını kabul etmektedir (Polat, 1995).
2. İşaret Yöntemi (İki Dil Yaklaşımı):
Bu yöntemin temeli el, kol ve vücut pozisyonları ile yapılan hareketlere dayanmaktadır. İki tipi bulunmaktadır: /. Parmak alfabesi, 2. İşaret dilidir. Parmak alfabesi, harfleri gösteren el ve parmak pozisyonlarından oluşmaktadır. Kullanılacak bir kelimenin harfleri el ve parmaklar yolu ile
yazılmaktadır. İşaret dilinde ise kelimeler, fikirler ve kavramlar el ve vücut hareketlerinden tek bir işaretle gösterilmektedir. Dünyada bir çok işaret dili kullanılmaktadır (Pektaş, 1993; Culatta ve Tompkins, 1999).
Bu yönteme son yıllarda iki dil yaklaşımı adı da verilmektedir. İki dil yaklaşımında genel bir tanım yapmak mümkün olmamakla birlikte, işaret dilinin ilk dil, sözel dilin ikinci dil olarak öğrenilmesi esas alınmıştır. İki dil yaklaşımının etkili olarak kullanımına ilişkin araştırma sonuçlan bulunmaması bir çok aleyhtarı olmasına yol açmaktadır (Polat, 19995).
3. Tüm (Total) İletişim Yöntemi:
Tüm iletişim yöntemi, işitme engelli bireylerin kendi aralarında ve diğer insanlarla en etkili iletişimi kurabilmelerinde işitsel, sözel ve işaret yöntemlerinin en uygun bileşimlerinin oluşturulduğu bir felsefedir. Yöntemin, çocuğun bireysel ihtiyaçlarını en uygun biçimde karşılamayı hedeflediği
belirtilmektedir. Kuramsal olarak oldukça çarpıcı bir yöntem görülmekle birlikte pratikte uygulanamadığı yönünde bulgulara rastlanmaktadır. Ayrıca, tüm iletişim yönteminde önemli bir sorun, işitsel, sözel ve işaret yöntemlerinin "uygun" olan bileşimlerinin kim" tarafından ve "nasıl"
belirlendiği sorularının cevaplarının net olmamasıdır. Bu durum, uygulamanın okuldan okula, sınıftan sınıfa hatta öğretmenden öğretmene değiştiği ayrıca aynı sınıftaki farklı öğrencilerle farklı biçim de farklı öğretmenlerin aynı çocukla farklı bileşimlerini kullanabildiği bu durumun total karmaşa biçiminde adlandırıldığı görülmektedir (Polat, 1995).
Ülkemizde işitme engelliler okullarındaki öğrencilerin eğitimlerinde uygulanan dil/iletişim modelleri ise oldukça fazla çeşitlilik göstermektedir. Dolayısıyla çocukların kullandıkları dil / iletişim tarzlarında da pek çok çeşitlilik görülmektedir (Uzuner, 1997).

İşitme Engellilerin Eğitiminde Dikkat Edilecek Noktalar: (McCoy, 1995; Turnbull ve ark., 1999):

- Deneyler, drama, sanat çalışmaları ve spor aktiviteleri gibi yaparak, yaşayarak öğrenme deneyimleri sunulmalıdır.
- İşitme kalıntısının kullanılması esas alınmalıdır.
- Çocuğun performans düzeyine uygun sınıf çalışmaları sağlanmalıdır. Bu amaçla belli bir etkinliğin farklı düzeylerdeki çocuklar için aşamalandırılması yöntemi etkili olabilir.
- Fırsat eğitimi yapılmalıdır.
- Düzenli olarak geri bildirim sağlanmalıdır.
- Zihinsel engelli çocukların öğretiminde de açıklanan işbirlikli öğretim ve akran öğretimi kullanılmalıdır.
- Sınıfın işitme engelli çocuğa uygun olarak uyarlanması yoluna gidilmelidir.
- Mümkün olduğunca çok duyuya dayanan materyaller ve uyarıcılar sağlanmalıdır.
Ülkemizdeki Durum:
Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde, Adana, Afyon, Amasya, Ankara, Aydın, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gümüşhane, Hatay, Isparta, İçel, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Niğde, Ordu, Rize, Samsun, Sivas, Tokat, Trabzon, Van ve
Zonguldak'ta toplam elli altı işitme engelliler için ilköğretim okulu ve çok programlı lise bulunmaktadır.
E. ÖNLEME VE ERKEN TANININ ÖNEMİ
İşitme özrünün erken farkına varılması işitme engelli çocukların tüm gelişim alanlarındaki yeteneklerinin özellikle iletişim becerilerinin geliştirilmesi için eğitime mümkün olan en erken dönemde başlayabilme fırsatı yaratmaktadır.
Aynı zamanda işitme cihazının erken dönemde kullanılmaya başlanması da eğitimlerinde daha fazla yol alınmasını sağlamaktadır. Bireylerin işitmelerinin zedelenmesinin önlenmesi, işitmesi zedelenmiş olanların zedelenme derecelerini artırmama, kazanılmış sözlü iletişim becerilerinin kaybedilmemesi önleme ile ilgili konulardır. Bu konularda başarıya ulaşmak için işitme özrüne neden olan faktörlerin ortaya çıkmamasını sağlamak ya da ortadan kaldırmak ve toplumu işitme özrünün nedenleri konusunda bilinçlendirmek gerekmektedir.